Siyaset, yalnızca fikirler ve projeler üzerine değil; aynı zamanda kimlikler üzerine inşa edilir. Her siyasi parti, kuruluşunda kendine özgü bir kimlik tarif eder. Bu kimlik; sağcı, solcu, sosyal demokrat, laik, dini hassasiyetleri olan, ulusalcı ya da etnik temelli olabilir. Kimlik siyaseti, bireylerin eğitim düzeyi, cinsiyet, cinsel yönelim, sosyoekonomik durum gibi belirleyici unsurlara göre şekillenen ve bu temeller üzerinden politik taleplerin üretildiği bir yaklaşımdır.
Partiler, her ne kadar programlarında herkesi kucaklayan, eşit mesafede duran yapılar inşa edeceklerini vaat etseler de, gerçekte partinin yönü; liderin kişiliği, çevresi ve söylemleriyle şekillenir. Bu yönelim de partinin hangi kimlik üzerinden siyaset yapacağını belirler.
AK Parti’nin Kimlik Arayışı
AK Parti, kendisini uzun yıllar “muhafazakâr demokrat” kimliğiyle tanımladı. Bu çerçevede söylemler geliştirdi, siyaset akademileri düzenleyerek bu kimliğin içeriğini teşkilatlarına aktarmaya çalıştı. Ancak 24 yıllık iktidar tecrübesi gösterdi ki; bu kimlik tek başına %50+1 hedefi için yeterli değil. Parti artık, muhafazakârlık ve demokratlık eksenine ek olarak yeni bir toplumsal karşılık bulmak ve bu doğrultuda kimliğini yeniden kurgulamak zorunda.
Bugün AK Parti tabanında oluşan siyasi sadakat büyük ölçüde Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında somutlaşmıştır. Erdoğan’ın kişiliği, liderliği ve yaşam tarzı, seçmen nezdinde güçlü bir karşılık bulmaktadır. Ancak bu durum, partinin yapısal sorunlarını çözmek için yeterli değildir. Oy oranını artırmak, kurumsal yapıyı güçlendirmek ve dayanıklılığı artırmak için yeni kimlikler ve söylemler geliştirilmesi artık bir tercihten öte zorunluluktur.
Kimlik Bunalımında Diğer Partiler
Sadece iktidar partisi değil; muhalefet partileri de kimlik karmaşası içindedir. Artık “sağcı kimdir, solcu kimdir?” sorularına dahi net bir cevap vermek zorlaşmıştır. Sosyal demokratlık, milliyetçilik, muhafazakârlık gibi ideolojik kimliklerin hangi partiye ait olduğunu söylemek neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
CHP’nin yeni lideri Özgür Özel’in söylemleri, geleneksel sol tabanı aşan bir kapsayıcılık taşıyor. “Köylü, çiftçi, garip guraba bizimdir. Abdestli, namazlı kitle de bizim tabanımızdır.” mesajı, bu kimlik açılımının bir örneğidir. Buna kim, hangi gerekçeyle itiraz edebilir?
İYİ Parti ise milliyetçi-ülkücü kimliği temsil etmeye çalışsa da, tabanda tam karşılık bulmakta zorlanmaktadır. Köklerinden gelen bu kimliği yaşatmak istese de, mevcut siyasal denge ve reel politik koşullar buna fırsat vermemektedir.
DEM Parti’nin son dönemdeki söylemleri ise dikkat çekicidir. Daha önceki muhalif duruşlarına kıyasla, son açıklamalarında barış, kardeşlik, üniter yapı ve milli değerlerle uyumlu bir çizgi benimsedikleri görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, bayrak ve ezan gibi sembollere duyulan memnuniyet açıkça dile getirilmektedir. Bu dönüşüm, bazı çevrelerde hayretle karşılanmakta ve “DEM Parti ile AK Parti veya MHP arasında artık fark kalmadı” şeklinde yorumlanmaktadır.
Siyasi Tutarlılık ve Erbakan Örneği
Bu karmaşa içinde geçmişten bir örnek vermek gerekirse, rahmetli Necmettin Erbakan önemli bir figürdür. Siyasi yaşamı boyunca çizgisinden sapmadan, “biz ve ötekiler” şeklinde net bir tutum sergilemiş; batıcı ve Batı kulüpçü anlayışa karşı durarak, ilkesel bir siyaset yürütmüştür. Bu yönüyle tarihsel bir tutarlılık örneği sunmuştur.
Karmaşık Bir Manzara
Son bir yılda siyasi partilerin söylemleri arasında dikkat çeken tutarsızlıklar oluşmuştur. Bir yıl önceki iddialar ile bugünkü beyanlar arasında ciddi çelişkiler vardır. Bu durum sadece iktidar cephesinde değil, muhalefet içinde de geçerlidir. Haftalık grup toplantılarını takip eden biri olarak, artık siyasal mesajların ne kadarının samimi, ne kadarının konjonktürel olduğunu ayırt etmek zorlaşmıştır.
Son Söz
Sözün özü şu:
Recep Tayyip Erdoğan okuryazarlığını bilen, anlayan herkes; bugünkü siyasette onun toplumdaki karşılığını da bilir ve görür.