Değerli okurlarım, doğru ile yanlışın iç içe girmesiyle ortaya çıkan ucube ve garip bir gerçeklik dünyasında yaşıyoruz.
Bakış açısına, önyargılar ve çıkar ilişkilerine göre değişen doğru kabulleri var ve son günlerde yine zirvede.
“Hangi doğru?” sorusuna doğru dürüst bir cevap bulmak da hakikaten zor.
Sadece ülkemize mahsus olmayan bu durum, tüm dünyaya sirayet etmiş bulaşıcı bir hastalık gibi sağlıklı ve zinde beyinleri etkilemekte.
Merhum Özallı yılların canlı şahidiyim, o günlerin yaşanmışlıkları hala hafızamda taptaze. Merhum Özal cumhurbaşkanı olduğunda kimi alışamamış, kimi kininin içinde çatlamış, kimi de onu diktatörlükle suçlamış ve ülkemize yaptığı sayısız hizmete kör ve sağır olmuştu.
Aynı şekilde merhum Erbakan hocamız için de bazı çevreler daha beteriyle hocamızı yargısız infaza tabi tutmuş, söylemediği sözleri bile isnat etmişlerdi.
Kimisi hocamızın ağır sanayi hamlesini tiye almış, hatta attığı temelleri Meclis kürsüsüne getirerek şov yapmış; kimi her konuşmasının altında hinlik aramış, bir şey bulamayınca da işkembeden atıp tutmuştu.
Menderes’ten günümüze, yerli ve milli duruşu olan neredeyse tüm siyasi liderleri olumsuz sıfatlarla yargılayan zihniyet, ne hikmetse cunta dönemlerinde aynı hassasiyeti göstermemiş; kötücül sıfatlarla yargılamak yerine susmayı tercih etmiştir.
İstisnalar olsa da bu kaide hep korunmuştur.
Çeyrek asra yaklaşan Erdoğan dönemine gelince; noksan sıfatlı bir insan olarak ona “layüs’el” diyenlerin samimi olduğuna inananlardan değilim.
İnsan fıtratı gereği beşerdir ve zaten noksandır.
Erdoğan dönemi de geçmiş dönemler gibi tarih olacak ve olduğunda yaşayanlar, Menderes, Demirel, Özal, Erbakan dönemlerinde yaşananları daha objektif bakışla değerlendirerek yapılan hizmetleri sağduyu ile not edeceklerdir.
Erdoğan’ın dönemi yazıldığında, önemli hizmetlerinden ilki Ayasofya Camii’nin ibadete açılması, ikincisi de savunma sanayiinde yerlilik ve millilik hassasiyetinde gelinen nokta olacaktır.
Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına giderek gerginlik üretmenin yararına inanmadığım için, çok partili hayata geçiş sürecinden günümüze CHP dendiğinde akla hemen gelen birkaç örnek vererek durum tespiti yapalım:
1946 seçimlerinin alameti farikası olan açık oy–gizli tasniften, üniversitelerimizde başörtülü kızları “ikna odaları”na tıkmaya, hatta daha da ilerisi halkın meclisine başörtüsüyle giren milletin vekiline haddini bildirmeye kadar sayısız özgürlük ihlalinde CHP’yi en önde, rakipsiz görmek mümkün.
Skandallar konusunda da CHP’nin karnesinde ciddi kırıklar var.
1993’teki İSKİ skandalında sadece akçeli para işleri değil, aynı zamanda ihanet de vardı. Aldatılarak ihanete uğrayan eşin itiraflarıyla patlak veren bir yolsuzluktu İSKİ skandalı.
O günün CHP’si bugünkünden çok farklıydı. İSKİ’de dönen dolapları ve skandalı sahiplenmemiş, sorumlusunun arkasında durmak şöyle dursun, anında tepki göstermişti. O gün bu yüz kızartıcı skandaldan dolayı CHP övünmemişti ama bugün aynı şeyi söylemek zor.
CHP’nin teşvikiyle yerli ve milli firmalara uygulanan boykotun başarılı olduğunu ispatlamak için olmadık düzmece, kirli bilgiyi de kullanmaktan çekinmeyen bir anlayış var ve bu kötücül eylemle övünüyorlar.
Cumhuriyetimizin kurucu partisi bu duruma düşmemeli ve düşürülmemeliydi. Şaibelerin odağında durmayı zül saymalı ve yolsuzlukla suçlananlara, en azından mahkeme sonuçlanana kadar, sahip çıkmamalıydı.
Yargılanma sürecini toplum olarak elbette takip edeceğiz. Suçu sabit olmayanları suçlamak şerefsizliktir. Ancak suça bulaşmışlığı mahkemece tescil edilmiş birisini aklamak için iç barışı bozmak ve ülkemizi emperyalist ülkelere şikâyet etmek dâhil her türlü kanun dışı yola tevessül etmek de şerefsizliktir.
Kişiler suçlu olur, olabilir; ama kurumlar elbette suçlanamaz.
Sosyal ve dijital medyanın insanları etkilediği dönemlerden geçiyoruz. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak için olayları değil, sonuçlarını değerlendirmek ve karar vermek daha doğru olur.
Sapla saman birbirine karışmış vaziyette!
Aklımızı fikrimizi, sağduyu ile birlikte hareket ettirmeliyiz.
“Ama”lı, “fakat”lı, ya da “-cek/-cak”lı konuşmak, kirli bilgileri aklamaya çalışmak gibi yanlışlara meyletmeden önümüzdeki günleri sabırla geçirelim.
Birilerinin hatırı için birbirimizle kavga ve kaosa, kırgınlığa, küskünlüğe düşmeyelim.