Sosyal medyada yaşanan yeni bir rezaletle karşılaşmadığımız gün geçmiyor. Para ve şöhret olmak, aile dâhil sosyal yapıdan uzaklaşmak ve idealsizlik girdabında savrulmanın neticesinde, kimliksiz bir şekilde şahsiyet bulmaya çalışanların adeta “sığınağı” hâline geldi sosyal medya. Kimi soytarılığından, kimi dikkat çekmek için, kimi bilinçli bir düşmanlıkla; ama çoğunluğu cehaletinden değerlerimizle alay edenlerin videolarıyla doluyor ekranlar.
Rahmetli Seyit Ahmet Arvasi’nin mealen şöyle bir sözü vardı; “Ahlaki olarak yozlaşmış toplumları kendine getirip çekidüzen vermesi gereken devlettir.”
Yozlaşmanın hayatın her alanını kuşattığı, herkesin herkese ahlak dersi verdiği ama kendisini her türlü yanlıştan azade gördüğü bir zamanda, toplumun ıslahı ve gayri ahlaki yaşantının engellenmesi ancak devlet gücüyle gerçekleşir. Devlet yanlış uygulamaları engeller, doğruyu teşvik edici düzenlemeleri yürürlüğe koyar ve bu toplumu kurallara uymaya zorlar.
Bu soruya verilecek cevap, sosyal hayatın nasıl idame etmesi gerektiğinin de cevabıdır. Kalabalıkları bir arada yaşatan şey bir inanç ve o inancın ahlakıdır. “Hukuk, ahlakın pıhtılaşmış hâlidir.” Kanunlar bu ahlaka göre belirlenir ve bu ahlak; eğitim, kültür, sanat ve edebiyat gibi vasıtalarla insanlara bir yaşam tarzı olarak sirayet ettirilir.
İbn Haldun’un sözüydü galiba; “Ülkeler kılıçla fethedilir ama kalemle elde tutulur.”
Kalem; inançtır, ahlaktır, kanundur, kültürdür, eğitimdir, sanattır, edebiyattır. Bugün insanların hayata bakışını ağırlıklı olarak medya ve sosyal medya belirliyor. Yani “başkaları!” Sosyal medya ile kalabalıklar inanç ve değerlerinden kopartılırken, maalesef bir kontrol mekanizması kurulamadı. Eğitim sıkıntılı, kültür-sanat alanı ise çoğunlukla bütün değerleriyle birlikte ailesine, hatta insanı kendisine yabancı hâle getirmeye devam ediyor.
Teknoloji, sen ona tahakküm edebilirsen kıymetlidir. Teknolojinin esiri olduğun zaman kıymetli değil, tehlikeli olur.
“Teknoloji çağında her şey teknolojiyle ölçülüyor ve artık insanlar yeni çağa ayak uydurmalıdır” söylemi bomboş bir söylemdir. İnsan hayatını kolaylaştırmak için bir vasıta olmaktan öte anlam ifade etmemesi gereken teknolojiyi bu şekilde kutsamak, “bilim tanrısına tapanların” safsatasıdır.
Hayatını bir gayeye matuf yaşamaya çalışan her insan, doğal olarak eşya ve hadiselere de bu gaye perspektifinden bakar. Sosyal medya ile insanların zihinlerinin kolayca ifsat edilebilmesi, aslında gayesiz ve meselesiz nesillerin ortaya çıkarılmasıyla başlamıştır. Yani sadece sosyal medya değil; birçok bileşeniyle yanlışı doğuran, besleyen, koruyan ve engellemeyen koca bir sistem sorunu vardır ortada.
İnanç noktasında temel sabitelerden yoksun, midesi ve uçkurundan başka ulvi bir amacı olmayan kişilerin zihnini meşgul edecek, hayalini dolduracak ve hayat tasavvurunu şekillendirecek bu tür alışkanlıklara kapılması hiç de anormal değildir.
Sosyal medya, başkasının üretip içeriğini oluşturduğu etkili bir silahtır. Ne devlet kontrol edebiliyor, ne aileler, ne de toplum…
Günümüzde ailelerin çocuklarına tesir edebilme oranı neredeyse yüzde yirmilere düşmüş durumda. Çocuklar belirli bir yaşa geldiğinde, artık onları yönlendirebilme ve kontrol edebilme gücüne sahip olunamıyor. Şayet belirli düzeyde inanç, kültür ve ahlaki eğitim verilmemişse; ailenin yetiştirdiği çocuğun ailesine, yaşadığı topluma, hatta devletine aidiyeti kalmıyor; zihni olarak başkasına ait hâle geliyor.
Okullarda öğretmenler de çoğunlukla çocuklara tesir edemiyor. Çünkü eğitimin temel şartı olan disiplini uygulayamıyorlar. Biraz sıkı tutan öğretmen, ailesinin prensi ya da prensesi olan çocuk tarafından şikâyet ediliyor; aileler de çocuğun peşinden tepki gösteriyor.
Devlet tesir edemiyor. Okul tesir edemiyor. Aile tesir edemiyor.
Peki, özellikle yeni nesil başta olmak üzere bu milletin zihnini kim inşa ediyor?
Teşhis olmadan tedavi olmaz. Teşhisi doğru yapmak yetmez; doğru ilacı vererek tedavi etmek gerekir. Adamın ciğerinden rahatsız olduğunu teşhis etmişsin, tedavi olarak göz damlası verirsen onu iyileştirmiş olmazsın.
Sosyal medya denilen canavarın, özellikle gençleri ama bütün bir milleti nasıl cendereye aldığını fark edip gerekli tedbirleri alamıyor maalesef devletimiz. Daha da ötesi, yıllardır televizyon kanallarında yayınlanan programlardaki facialara da müdahale edemiyor. Sabah kuşağı programlarında yaşanan rezaletleri ve bu yayınlarla millete kötünün örnek olarak sunulmasını görmezden geliyor. Akşam kuşağı dizilerinde gençleri gayrimeşru hayata özendirenleri, yetişkinleri yaşadıkları hayata düşman hâle getirenleri sadece seyrediyor sanki.
Bu aşamada, en azından bataklıkta sinek avlamak gibi olsa da; öncelikle TV kanallarındaki rezalet programların yayından kaldırılması ve TikTok gibi sosyal medya uygulamalarının kapatılması iyi bir adım olurdu. Sonrasında ise medya ve sosyal medya için acilen sıkı bir kontrol mekanizması kurulması gerekir. Eğitim, hukuk ve kültür-sanat alanı başta olmak üzere yeni bir anlayışla sistemi temelden ele almadan, bataklığın kurutulamayacağını tekrar söylemeye gerek yok.
Vesselam…