23 Ocak 2020 tarihi, Yozgat Bozok Üniversitesi için önemli bir dönüm noktasıydı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), üniversiteyi “Endüstriyel Kenevir” alanında Bölgesel Kalkınma Odaklı İhtisaslaşan üniversite olarak ilan etti. Bu karar, hem üniversite camiasında hem de Yozgat halkında büyük bir heyecan uyandırdı. Çünkü bu karar, sadece akademik bir prestij değil, aynı zamanda Yozgat’ın kalkınması için bir fırsattı. Ne var ki, geçen beş yıllık süreçte bu heyecan ne yazık ki yerini hayal kırıklığına bıraktı.
O dönemki Rektör Prof. Dr. Ahmet Karadağ öncülüğünde kenevir alanında çeşitli girişimlerde bulunuldu. Üretim alanları belirlendi, kenevirin endüstriyel kullanımına yönelik projelerden söz edildi, kamuoyuna çeşitli müjdeler verildi. Ancak, aradan geçen zamanda elle tutulur, sürdürülebilir, sistematik bir gelişme yaşanmadı.
Rektörlük görevine gelen Prof. Dr. Evren Yaşar da kenevir sürecini sürdürme niyetinde olduğunu ifade etti. Ancak görünen o ki, üniversite bünyesindeki ilgili akademik çalışmalar da dağınık, etkisiz ve sonuçsuz kalıyor. Şu soruları sormadan edemiyoruz: Kenevir üretim sahaları nerede? Üniversite bu konuda Tarım İl Müdürlüğü ile ortak bir üretim planı yaptı mı? Ziraat Odası ve çiftçilerle koordinasyon içinde mi? Cevaplar ya muğlak ya da hiç yok.
İşin bir diğer boyutu da yapılanların pazarlanma şekli. Geçmişte “çedeneli ekmek” gibi aslında kültürümüzde zaten var olan ürünlerin, yeni ve önemli bir buluşmuş gibi sunulması, vatandaşın aklıyla alay etmektir. “Kavurga” yüzyıllardır Anadolu’da bilinirken, çedene ile yapılan bir ekmeği sanki kenevirin ekonomik devrimiymiş gibi lanse etmek, işin ciddiyetine gölge düşürüyor.
Sabun, şampuan, deterjan gibi ürünlerin üretildiği söylendi; peki bu ürünlerin üretimi sürdürülebilir mi? Bir pazarlama planı var mı? Hangi ölçekte üretim yapılıyor, kime satılıyor? Bu sorular da yanıtsız.
En önemli eksiklik ise şudur: Üretim olmadan sanayi olmaz. Yozgat’ta yıllardır pancar üretiliyor ve iki şeker fabrikasına hammadde sağlanıyor. Bu nedenle ikinci bir şeker fabrikası kurulmuştu. Aynı mantık kenevir için de geçerlidir. Eğer kenevir ciddi anlamda ve büyük ölçekte üretilmezse, buraya ne iplik fabrikası gelir ne de tekstil tesisi kurulur. Beş yılda sadece üniversite kampüsünde 5 dekarlık alanda yapılan deneme üretimleriyle sanayi gelişemez, yatırımcı cezbedilemez.
Üniversitenin görevi sadece akademik üretimle sınırlı kalmamalı; şehrin dinamikleri ile iş birliği içinde model üretmeli, üretimi organize etmeli, bilimsel rehberlik yapmalıdır. Tarım İl Müdürlüğü, Ziraat Odası, Ticaret Borsası ve çiftçilerle omuz omuza çalışmayan bir üniversite, ne kadar ihtisaslaşmış görünse de, sahada karşılığı olmayan bir kimlikten öteye geçemez.
Beş yıldır süregelen “kenevir vizyonu”nun artık laftan çıkıp sahaya inmesi gerekiyor. Üniversite, gerçek bir stratejiyle hareket etmeli, kaynak israfı durdurulmalı, hedef odaklı bir planlama yapılmalıdır. Aksi takdirde yıllar geçse de sadece toplantı salonlarında konuşulan bir hayal olarak kalacak. Kenevir gibi çok yönlü bir bitkinin ekonomik ve stratejik gücünden faydalanmak istiyorsak, lafla değil üretimle yola çıkmalıyız.