“İnsanlar çıkarına bakar” ya da “Ben çıkarıma bakarım” sözlerine zaman zaman rastlıyorum.
Küçüklüğümüzde çıkarına bakmak biraz ayıp karşılanır ve daha çok “ortak yarara” dikkat çekilirdi. Bu, “amme menfaati” olarak adlandırılırdı.
Amme menfaati (kamu yararı); devletin gereksinimlerine cevap veren, bu ihtiyaçları karşılayan ve topluma yarar sağlayan değerler bütünü olarak açıklanmaktadır. Böylece fayda toplumun tümüne yayıldığında, toplumun ortak çıkarına hizmet edileceği varsayılır.
Çıkar odaklı yaklaşım ise yalnızca şahsi yarar gözetilerek elde edilen kazanç olarak açıklanır. “Çıkarına bakmak” ya da “çıkarını gözetmek”; yalnızca kendini ve kendi durumunu düşünerek davranmak anlamına gelir. Bu, çıkar sağlamaktır. Ancak bu durum faydacılık (pragmatizm) değil, olsa olsa fırsatçılıktır.
Fırsatçı, duruma göre davranan, içinde bulunduğu şartları kendi lehine değerlendiren kişi olarak tanımlanır. Ancak bu tanım biraz kapalıdır. Daha açık bir ifadeyle fırsatçı (opportunist), kendisine kişisel olarak yardımcı olacak herhangi bir durumdan yararlanan; her durumda hiçbir kuralı dikkate almadan güç veya avantaj elde etmeye çalışan kişidir.
Kamu yararı yerine şahsi çıkarların öncelenmesi —hele hele bunun bir kültür haline getirilmesi— millet olma bilinci ve toplumsal barış açısından uygun değildir.
Menfaat terimi, sosyoloji ve siyaset biliminde genellikle bir toplumdaki bireysel, grup veya kurumsal çıkarların (kazanç, menfaat veya yarar), ortak değerlerin ve toplumsal faydanın önüne geçtiği anlayışı tanımlamak için kullanılır. Bu, bir toplumun veya organizasyonun temel motivasyonunun genel iyilikten ziyade bireylerin veya grupların kişisel, dar kapsamlı hedeflerini maksimize etme üzerine kurulu olduğu anlamına gelir.
Çıkar Kültürü Nasıl Ortaya Çıkar?
Çıkar kültürü, farklı bağlamlarda aşağıdaki niteliklerle kendini gösterir:
“Ben” veya “Biz” Anlayışı: Bu kültürde “biz” (toplum, ulus, kurum) duygusu yerine, dar bir “sen-ben” veya “bizim grup/bizim çıkarımız” anlayışı hakimdir. Bireyler eylemlerinde öncelikle kendi kazançlarını veya ait oldukları grubun yararını düşünürler. Ortak fayda ikinci planda kalır.
İlişkilerde Menfaat Temelli Yaklaşım: İlişkiler, samimiyet veya değerler üzerine değil, çıkar varsa kurulur ve ancak çıkar sürdüğü sürece devam eder. İletişimin temel motivasyonu bir menfaat beklentisine dönüşür.
Karar Mekanizmalarının Etkilenmesi: Çıkar grupları (baskı grupları olarak da bilinir), kendi menfaatleri doğrultusunda politik veya kurumsal karar alma süreçlerini etkilemeye çalışır.
Güç ve Menfaat Odaklılık: Çıkar kültüründe çoğu zaman “güçlü olanın borusu öter” inancı yaygındır. Ancak buradaki güç kaynağı; korkudan değil, elde edilen menfaatlerden, paralardan veya mevkilerden beslenir. Ortak değerlerin paylaşımı zorlaşır; vefa, dayanışma ve iş birliği gibi değerler zayıflar.
Çıkar Kültürünün Toplumsal Etkileri
Çıkar kültürünün toplum yapısı ve bireyler üzerindeki olumsuz etkileri şunlardır:
Eşitsizlik ve Adaletsizlik: Bireylerin veya grupların kendi çıkarlarını sürekli önceliklendirmesi, kaynakların adaletsiz dağılmasına ve toplumsal eşitsizliğin artmasına yol açar.
Güvenin Zedelenmesi: İlişkilerin menfaate dayalı olması, toplumdaki genel güveni ve sadakati zedeler. Herkesin sadece kendi çıkarını düşündüğü algısı, insanlar arasındaki bağı zayıflatır.
Hukuk ve Etik Standartların Aşınması: Dar grup veya kişisel çıkar elde etmek için etik ve hukuk dışı yollara başvurulabilir.
Sınırlı Toplumsal İlerleme: Toplumun tamamına fayda sağlayacak uzun vadeli hedefler yerine kısa vadeli ve dar çıkar odaklı yaklaşımlar benimsenir. Bu da inovasyonu, yaratıcılığı ve toplumsal refahı engeller.
Kısacası, çıkar kültürü, sağlıklı bir toplumun temelini oluşturan ortak değerler, güven ve dayanışma yerine kişisel kazanç ve menfaati merkezine koyan bir yaşam biçimi ve düşünce yapısıdır.