Son yıllarda kalp krizi, ani kalp durması, miyokardit ve perikardit gibi kalp temelli rahatsızlıkların, özellikle genç nüfus arasında artış gösterdiği bir gerçek.
Spordan sonra yere yığılan gençler, sahnede düşüp kalp krizi geçiren sanatçılar, hatta hayatını kaybedenler… Sosyal medyada paylaşılan vefat ilanları artık bir tür “ortak acı galerisi”ne dönüşmüş durumda.
Peki, ne oldu da 30–40 yaş arası sağlıklı bireyler bir anda kalp ve damar hastalıklarına maruz kalmaya başladı? Sebep gerçekten sadece stres mi? Yoksa bu vakaların arkasında küresel ölçekte yürütülen bir tıbbi deneyin sonuçları mı gizli?
İşin en hazin tarafı ise, artık bu tür vakaların haber değeri bile taşımıyor olması. Çünkü bu olaylar neredeyse olağan hale geldi. Ama bu normal mi?
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) tarafından 2022’de yayımlanan bir analizde, özellikle 12–29 yaş arası erkeklerde mRNA aşılarından sonra miyokardit (kalp kası iltihabı) görülme oranının ciddi biçimde arttığı ifade edildi.
Başka bir araştırma, Pfizer-BioNTech aşısından sonraki ilk bir haftada, miyokardit riskinin özellikle genç erkeklerde 25 kat yükseldiğini ortaya koyuyor.
British Medical Journal (BMJ)’de 2023 yılında yayımlanan bir makalede, mRNA aşılarının ikinci dozundan sonra genç erkeklerde miyokardit riskinin belirgin şekilde arttığı ve hastaneye yatış gerektiren vakalarda anlamlı bir artış gözlemlendiği belirtildi.
2022’de Nature dergisinde yayımlanan başka bir çalışmada ise, aşıların kalp üzerinde bazı nadir fakat ciddi yan etkilere yol açabileceği vurgulandı.
Bu konuda yapılmış onlarca bilimsel çalışma var. Ancak bir zamanlar ekranlarda sürekli aşı propagandası yapan profesörlerimizden bugün ses seda yok. O dönem, Sağlık Bakanlığı önüne gelen sanatçıyla aşı kampanyaları düzenliyordu. Şimdi ortalık sessiz.
2020 yılında, tıbbi literatürde daha önce hiç uygulanmamış mRNA temelli aşıların piyasaya sürülmesi “bilimsel bir devrim” olarak sunuldu. Toplum üzerinde psikolojik bir baskı kurulup bu aşılar fiilen zorunlu hale getirildi. Aşıya itiraz edenler “bilim düşmanı” ilan edildi.
Ancak geçen zaman, bu aşılarla ilgili ilk sorgulamaların ne kadar ciddi olduğunu gösterdi. Bugün yaşadıklarımız, o gün “komplo” diye susturulan gerçeklerdir.
Ne zaman bu veriler konuşulsa, hemen “komplo teorisi” yaftası yapıştırılıyor. Oysa ortada, akademik dergilerde yayımlanan, hakemli bilimsel çalışmalar var.
Almanya, Kanada, Japonya gibi birçok ülkenin sağlık bakanlıkları bu riskleri resmen tanıdı. İsveç ve Danimarka, genç erkeklerde Moderna aşısının kullanımını geçici olarak durdurdu.
Dahası, ABD ordusu mensupları arasında yapılan bir çalışmada, aşı sonrasında kalp ritmi bozuklukları ve göğüs ağrısı gibi şikâyetlerin ciddi oranda arttığı bildirildi.
Peki Türkiye’de bu veriler neden konuşulmuyor? Sağlık Bakanlığı bugüne kadar kaç kişide miyokardit görüldüğünü, kaç gencin aşı sonrası kalp problemi yaşadığını neden açıklamıyor?
Dün olduğu gibi bugün de sorguluyorum. Çünkü sorgulamak, her bireyin en doğal hakkıdır. En önemlisi de bilimsel düşünme, sorgulamayı gerektirir. Biz de bunu yapacağız.
Dün Covid aşıları için ayet ve hadis paylaşanlar, bugün de iklim krizi üzerinden aynı yöntemi kullanıyor. Küresel şirketlerin cebine üç kuruş para girecek diye Anadolu insanını ateşe atamayız.
Evet, ülkemizde özellikle genç nüfusta giderek artan kalp krizi ve kalp temelli rahatsızlıklar hakkında yetkililer artık bir açıklama yapmak zorundadır. Dahası, gerekli tedbirler bir an önce alınmalıdır.