Toplum, değerler üzerinde gelişir.
Değerler, ilkeleri oluşturur.
İlkeler, kuralları oluşturur.
İnsan, varlık olarak önce kendine “ben” der, çevresine ise “evren” der.
İnsan, kendi “ben”ini keşfettikten sonra zamanla evrenle ilişki kurar; buna da hayat denir.
Bu bir sistemdir ve kıyamete kadar böyle devam edecektir.
Daha sonra insan sorgulamaya başlar:
“Ben neyim? Kimim? Neden dünyaya geldim? Hayatımın gayesi nedir?” demeye başlar.
İnsan, kendi dışında kalan dünyaya muhtaçtır.
İnsan için dünyada bir denge vardır.
İster köyde yaşayın, ister kasabada, ister ilçede, ister şehirlerde… Nerede olursanız olun; denge veya dengeleri gözetmek elzemdir.
İnsan insanın kurdu mudur, yoksa insan insanın ufku mudur?
Bu sorunun cevabı, sizin tercihinize bağlıdır.
Bu tercih, toplumdaki yerinizi hem oluşturur hem de belirler.
İnsan, yaşı ilerledikçe kimliğini ve kişiliğini oluşturmaya başlar.
İşte burada akıl, fikir, kalp, eğitim durumu ve ekonomik şartlar devreye girer.
Kimlik oluşur, kişilik oluşur.
Aileden başlayan eğitim ve okulda alınan öğretim, sizin aklınızla kalbinizi bir araya getirerek düşüncelerinizi, fikirlerinizi ve kendinize özgü dünyanızı tekâmül ettirir.
Zihnen ve bedenen geliştikçe, etrafınızdaki insanlarla sohbet ettikçe, kendinizi tanır, bilir ve eksiklerinizi ya da fazlalıklarınızı görürsünüz.
Farklı profillerden, farklı aynalara bakmış olursunuz.
İşte buraya kadar yazdıklarım, insanın başıboş olmadığını, onu yaratan ve dünyaya gönderen yüce bir varlığın ve ilahi bir kudretin gözetiminde ve denetiminde olduğunu anlaması gerektiğini anlatır.
Eğer siz “El âlem ne der?” diye yaşarsanız…
Eğer siz toplumsal baskıyı esas alırsanız…
Eğer siz yaratılış gayenize uygun yaşamazsanız…
Eğer siz idrak, izan ve benliğinizi başkasının avuçlarına koyarsanız…
Yok olursunuz, hiç olursunuz.
Şikayetleriniz, beğenileriniz, sevdiğiniz renkler, yediğiniz içtiğiniz şeyler; sizin akl-ı seliminizi, kalb-i seliminizi ve zekâ-i seliminizi yansıtır.
Bu, hem dünyevi hem de uhrevi konularda böyledir.
İnsan, toplumdaki yerini oluştururken veya toplumda dâhil olmak istediği bir gruba yaklaşırken, muhatapları onu ölçer, tartar.
“Bu bizim işimize yarar mı, yaramaz mı?” diye düşünürler.
Bunu sözle söylemezler; tutum ve davranışlarıyla hissettirirler.
Siz bunu anlarsınız.
Sonuç olarak:
Yaşadığımız coğrafya ve oturup kalktığımız insanlar bize sadece göz aşinalığı kazandırmaz; aynı zamanda bizi biz yapar.
Kimin sofrasına oturduğumuza, kiminle arkadaşlık ettiğimize, kimin arabasına bindiğimize, kimin sözünden etkilendiğimize ve hayatı ne için yaşadığımıza özen göstermeliyiz.
Selametle…