Asıl mesele, var olanın kıymetini bilmemek. Hayat da öyle değil mi? Bazı şeylerin değerini ancak onu kaybettikten sonra anlıyoruz. Duyguları, eşyaları, kaynakları, ömrü ve zamanı hoyratça kullanmak, değerini bilmemek değil de nedir? Bizim kıymetini bilmediğimiz şeylerin, bir başkasının hayali olduğunu düşündüğümüzde vicdanımız sızlamaz mı?
Sofraya koyduğumuz her tabakta, şu an savaşlarda yemek bulamayanların, açlıktan ölenlerin hakkı yok mu? Fazla fazla pişirilip çöpe atılan yemekler, alınan ekmekler hem cebimizi yakıyor hem de evimizin, iş yerimizin bereketini azaltıyor. Büyük kahvaltı masaları, davet sofraları sonunda bitirilmemiş ve çöpe atılmayı bekleyen tabaklara dönüşüyor. Gerçi son zamanlarda bunlara dikkat eden, barınaklarla paylaşan işletmeler de yüzümüzü güldürüyor.
Kaynaklarımız artık eskisi gibi değil. Daha dikkatli kullanmamız gereken zamanlardayız. Açık gördüğümüz muslukları sadece evlerimizde değil, camilerde, okullarda, hastanelerde de kapatmak insanlık borcumuz.
Saatlerce telefonda yapılan dedikodular bile inanın israf. Hem bilip bilmeden ortaya atılan fikirler günah ve gıybettir hem de fuzuli bir zaman kaybıdır. Bu boşa harcanan zaman diliminde eminim yapılacak daha iyi şeyler vardır, dostlar.
Telefon, televizyon, bilgisayar başında saatlerce esir olduğumuz kıymetli zamanımız, aslında ömrümüzden gitmekte. “Kim ne giymiş? Ne paylaşmış? Şu ünlü kimle gezmiş?” gibi bizi hiç ilgilendirmeyen, bize bir şey katmayacak şeyler için ömürden vermek niye?
Orada harcanan süreyi bir huzurevi ziyaretiyle taçlandırsak, ne hoş olurdu. Giyeceğimiz kadar giysi almak, fazlalıkları başkalarıyla paylaşmak, tüketeceğimiz kadar yemek yapmak, laf kalabalığıyla oyalanmamak, kamu alanlarına evimiz gibi sahip çıkmak aslında zor değil.
Bunlar zaten dinimizde de yer alan sünnetlerimiz. Dinimizde, “İsraf haramdır.” buyurulmuştur.
Kısacası, her şeyin fazlası zarar. Var olanı, olduğu zamanda dikkatlice kullanmak önemli. Tüketirken düşünmezsek, bir de bakmışız ki zamanla tükenen biz olmuşuz.
Kıymet bilmek yalnızca bugünümüzü değil, yarınlarımızı da kurtarır. Bize “yeteri kadar” olanı kullanmak yakışır. Hep daha fazlası değil, “yeterli, kâfi” cümleleriyle başlamak hayatımıza mütevazılık kazandırır.
Giden hiçbir şey geri gelmiyor ya da yerine koyabilmemiz yıllarımızı alıyor. Elimize, dilimize, cebimize ve zamanımıza sahip çıkalım.