Belki biraz keskin olacak ama artık suyu bulandırmanın anlamı yok; son yıllarda toplum olarak ciddi bir ahlaki erozyonla karşı karşıyayız. Özellikle gençlerimize baktığımızda, hedefsiz, idealsiz, günü kurtarmaya çalışan bir neslin giderek arttığını üzülerek gözlemliyoruz. Bir neslin rotasını kaybetmesi, sadece bugünün değil, geleceğin de karanlığa sürüklenmesi demektir. “Ağaç yaşken eğilir” der atalarımız. Eğer biz bu çocukları küçük yaşlardan itibaren iyi bir eğitimle, sağlam bir karakterle yetiştirmezsek, ileride fırtınaya yakalanmış gemi gibi oradan oraya savrulmaları kaçınılmazdır.
Çocuklarımız tıpkı şekil almamış bir hamur gibidir. “Ne ekersen, onu biçersin.” Ailede ve çevrede gördükleri her davranış, onların karakter dünyasında bir iz bırakır. Küçük yaşlarda alınan her davranış, her söz, ilerideki kişiliklerinin temelini oluşturur. Bu nedenle, başta anne-babalara, ardından da öğretmenlerimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Bugünün çocuklarını sadece okula göndermekle, karne aldırmakla görevimizi yaptığımızı düşünmek, kendi gözümüzü boyamaktan öteye geçmez. “Taş yerinde ağırdır.” Anne-baba evde, öğretmen okulda eğer işini hakkıyla yaparsa, çocuk sağlam bir temelle büyür.
Ne yazık ki günümüzde gençlerimiz, ekranlarda sürekli pompalanan sahte zenginliklere, şatafatlı hayatlara özenir hale geldi. Bu sahte hayatlar, aile bağlarını zayıflatmakta, bireyi toplumdan koparmakta, hayali bir dünyanın içine hapsetmektedir. Özellikle mafya dizileriyle gençlerimizin zihin dünyasına şiddeti çözüm olarak gösteren yapımlar, gençlerin bilinçaltına yerleştirmektedir. Bu noktada denetleyici kurumların da görevinin gereğini yerine getirmediği açıktır. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” dedirtmeden, gereken adımların artık bir an önce atılması şarttır.
Okullarda sadece müfredat üzerinden gidilen, ezberci ve kalıplaşmış bir eğitim modeliyle mesafe alınması mümkün değildir. Öğretmenlerimiz yalnızca mesai saatini doldurmakla değil, gönül bağı kurarak öğrenciler üzerinde kalıcı etki bırakmalıdır. “Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi kurtarır.” Eğitimin her halkası kıymetlidir. Öğretmen, öğrenci ve veli üçgeni sağlam kurulmazsa, eğitimin başarıya ulaşması hayal olur.
Yozgat özelinde bakacak olursak, fiziki altyapı açısından birçok ile göre daha iyi durumda olmasına rağmen, eğitim başarı sıralamasında ne yazık ki hep gerilerdeyiz. “Bir işin başı düşünmektir.” Bu tabloyu değiştirmek istiyorsak önce oturup neden bu durumdayız sorusuna samimiyetle cevap aramalıyız. Komşumuz Kırşehir yıllardır eğitimde ilk 10’larda yer alırken, Yozgat’ın 60’lı sıralarda olması kader değildir, ihmaldir. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Biz de komşularımızdan iyi örnekleri alarak kendi eğitim sistemimizi gözden geçirmeli, yerel yönetimlerden okul idarelerine kadar herkesin elini taşın altına koyması sağlanmalıdır.
Eğer çocuklarımızın geleceğini sağlam temellere oturtmak istiyorsak, sadece konuşmakla değil, harekete geçmekle sorumluyuz. Aileden başlayarak öğretmene, okuldan medyaya kadar herkesin taşıdığı sorumluluğun bilincinde olması gerekir. “Bugünün küçükleri yarının büyükleri” olacaksa, onları şiddetle, tembellikle değil; ahlakla, bilgiyle ve sevgiyle yoğurmalıyız. Çünkü “Hamur yaşken yoğrulur” ve geleceği biz şimdiden inşa etmek zorundayız.