Görünen köy kılavuz istemez.
Güneş balçıkla sıvanmaz.
Görünen dağın uzağı olmaz.
Ne ekersen, onu biçersin.
Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur.
Dilini tutamayan, dinini de tutamaz.
Ana babanın rızası, Allah’ın rızası gibidir.
Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.
Balık baştan kokar.
Üzümünü ye, bağını sorma.
Parayı veren, düdüğü çalar.
Kedi uzanamadığı ciğere “murdar” der.
Lafla peynir gemisi yürümez.
Lahananın kökünü söktürmeyin.
Eğri oturalım, doğru konuşalım.
Kurunun yanında yaş da yanar.
Hamama giren terler.
Öfkeyle oturan, zararla kalkar.
Rüzgâr eken, fırtına biçer.
Keskin sirke küpüne zarar.
İki cambaz bir ipte oynamaz.
Söz gümüşse, sükût altındır.
Yuvarlanan taş, yosun tutmaz.
Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Gelen, gideni aratır.
Akıl, akıldan üstündür.
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok.
Her babayiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.
Akacak kan, damarda durmaz.
Aslan, yattığı yerden belli olur.
Yukarıda saymaya çalıştığım atasözleri, yüzyıllardır yaşanmış hayat tecrübelerini anlatır.
Bu sözlerin sahibi yoktur; anonimdir.
Çünkü bu sözlerin partisi, siyaseti, sülalesi, dini, mezhebi, meşrebi, bölgesi, ili, ilçesi, ikameti yoktur; herkesi kapsar, kuşatır.
Onlar bedel ödediler, bize bu sözleri miras bıraktılar.
Bir kısım insanlar, “bunların hepsini ben biliyorum” modundalar.
Yahu, sizin bildiğiniz, yanıldığınıza yetmez…
Diyelim ve bitirelim:
Selametle…