Esasında toplum, herkesten, her şeyden, her zamandan, her durumdan rahatsızlık duyan duyarlı ve hassas insanlarla birlikte güzeldir.
Herkesin memnun olamayacağı gibi, herkesi de mutsuz sayamayız.
Ahlak, din, demokrasi, adalet, ekonomi, eğitim, sağlık, güvenlik; toplumun tamamına ait değerler ve ihtiyaçlardır.
Sanat, edebiyat, şiir, hikâye, roman, sinema, tiyatro gibi alanlar ise insanların bir kısmının dikkatini çeken ve ilgi alanı oluşturan konulardır.
Siyaset, politika, bürokrasi gibi hizmet alanları da toplumun sinir uçlarını etkileyen alanlardır.
Her işin “sana göresi” var, “bana göresi” var.
Benim beğendiğimi başkası beğenmez, benim partimi başkası sevmez; ben de onlarınkini beğenmeyebilirim.
İşte tam bu noktada rahatsızlık başlıyor.
İktidar savaşları insanları neden ilgilendirir, bilmem. Bunu hiç düşündünüz mü?
İnsanoğlu; barış ve huzur içinde, kavga etmeyen ve ihtiyaçlarını giderme becerisine sahip, adil ve tarafsız iktidarlar tarafından yönetilmeyi ister.
Eğer yaşadığı ülkede bunu başarabilen yöneticiler varsa, insanlar mutlu olur.
Tarihsel süreçte devlet de bu ihtiyaçlardan doğmuş ve bunu sağlamak için önce din ve ahlak, ardından toplum geliştikçe hukuk devreye girmiştir.
Hukukun amacı, insanların kendi aralarındaki ve devletle aralarındaki uyuşmazlıkları adil biçimde çözmektir.
Tarih boyunca insanlar, bilim ve akılla yol aldıkça; sanayi toplumu haline gelmiş, gelişerek üretim araçlarını toplumun hizmetine sunmuş, daha adil ve daha çağdaş, aidiyet duygusu yüksek insanlardan oluşan medeni birliktelikler oluşturmuşlardır.
Bu hale gelişte, iktidarların güç kullanma yetkisinin sınırlanmasının, insan ve toplum ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının getirilmesinin ve bunların adil ve tarafsız biçimde uygulanmasının rolü ve önemi çok büyüktür.
Adalet, kutup yıldızı gibi hep yerinde durur; toplum ve insanoğlu onun etrafında döner durur.
Bütün bu yazdıklarımızın neresindeyiz derseniz…
Ee, o kadar derine girmeye benim cesaretim yok.
Sonumuz hayrola.