Yozgat’ta insanların bir kısmı, deyim yerindeyse, har vurup harman savuruyor; en üst perdeden lüks bir hayat yaşıyor. Parayla alabileceği ne varsa kolayca alıyor ve tüketiyor; milletin gözüne sokarcasına.
Geçim sıkıntısı yaşayan vatandaşlarımızın yaşadığı dar boğazdan haberleri bile olmadan, ayrı bir dünyada gününü gün etmekle meşguller! Bu yüzden “Tokun açtan haberi yok!” ya da kendisi tok, işleri yolunda olduğu için “Altta kalanın canı çıksın!” gafleti içerisindedirler.
Bu manzara küçümsenmeyecek, göz ardı edilmeyecek ve “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” aymazlığıyla geçiştirilecek bir durum değildir.
Bu durumda ne yapmalı, nasıl bir yol izlemeliyiz toplum olarak?
Her şeyden önce diğerkamlık yapmalı, komşumuzun ve tanıdıklarımızın ekonomik sıkıntılarını gidermek için birey olarak çaba harcamalı, elimizden geleni yapmalıyız. Bu görev kişisel olarak yerine getirilmelidir. Ancak iş bununla bitmiyor; birey olarak gücümüzün yetmediği durum ve koşullarda toplum olarak da bu duruma el atılmalı, vatandaşların ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için çabalanmalıdır.
Vatandaşın ekonomik durumunun iyileştirilmesi için aşağıda sayacağım konular acilen ele alınıp çözüme kavuşturulmalıdır:
Hayat pahalılığının önüne geçilmesi için ilgili yetkililer sıkı bir denetim yapmalı ve sorumluların cezalandırılması yoluna gitmelidir. Elbette yapılan çalışmalar vardır; ancak bu çalışmalar ya yetersiz kalmakta ya da cezalar yeterince caydırıcı olmamaktadır. En önemlisi, denetimlerde yetersizlik vardır.
Asgari ücret komisyonu, işçi ve işveren arasında yapılmalı ve ilgili bakanlık sadece organize edip alınan kararların uygulanmasını denetlemelidir. Yoksa bugünkü gibi devlet alınacak kararda etkili olursa, asgari ücretli işçi kardeşlerimizin alın teri ödenemez! Alın teri diyorum; çünkü Allah’ın Resulü (s.a.v) bize şunu söyleyerek bu konuda tavrımızın nasıl olması gerektiğini emrediyor: “İşçinin alın teri kurumadan ücretini verin!”
Asgari ücrete bağlı olmadan günlükle çalışan işçilerin günlüğüne göre hesaplanırsa –ki emeğin gerçek piyasa karşılığı budur– asgari ücretin kat kat fazlası bir rakamla karşılaşılır. Demek ki gerçek “alın teri”nin karşılığı budur.
Anlayamadığım nokta; sermaye sahipleri ve fabrikatörler kazandıklarının haddi hesabı olmayan kişiler kazanıyor; ancak asgari ücret tespit komisyonu, onlar adına asgari ücreti belirlemede etkin rol alıp vatandaşların gözünde kendini bu işin sebebi veya sorumlusu olarak gösteriyor! Amiyane tabirle; “El âlem para kazansın, ben (komisyon) sorumlu olayım!”
Devlet kurumlarındaki israf önlenmeli, işçiye, memura ve emekliye günümüz koşullarına uygun maaş verilerek vatandaşın yüzü güldürülmelidir. TÜİK ve AÜTK organizeleri, günümüz koşullarına göre daha fonksiyonel ve gerçekçi kararlar almalıdır.
Son günlerde basından ve devletin ilgili yetkililerinden edinilen bilgilere göre, adı dillerden düşmeyen yerel yönetimlerdeki israf ve yolsuzluklar had safhaya ulaşmış ve işin garip yönü, bu yolsuzlukların odağı olan belediyelerin devlete ve SGK’ya olan borçlarını ödememiş olmalarıdır. SGK da ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır.
Toplumsal ve sosyal denge bozulmuştur. Gelir adaletsizliği hat safhadadır. Zenginle fakir arasındaki makas ölçülemeyecek kadar açılmıştır.
Bu yazdıklarımı toplum içerisinde yaşayan, gezen ve gözlemleyen biri olarak bilerek yazıyorum. Yozgat’ta bir kısım insanlar bir eli balda, bir eli yağda iken; büyük bir çoğunluk üç harfli marketlerde ucuz ürün alma peşinde ömür çürütüyor.