İçinde yaşadığımız ortamda çeşitli olaylar meydana geliyor. Ve biz, bunları sadece seyrediyor ve belli ölçüde de tepkilerimizi ortaya koyuyoruz. Bazılarını beğeniyor, bazılarından endişe ediyor ve bazılarına da büyük ölçüde üzülüyoruz.
Peki, bütün bu davranışlarımız kendiliğinden ve otomatik bir yapıdan mı kaynaklanıyor? Elbette hayır. Hiç kimse, kendi irade ve isteği dışında bir tavır ortaya koyduğunu kabul edemez. O halde, bizleri üzüntü, keder veya memnuniyete ulaştıran “kriter” nedir?
Olayları, yaşama felsefemize uyarlamak
Birçok kişi olayları değerlendirme konusunda din, kültür veya millî değerler gibi cevaplar verecektir. Yani her toplumun kendine göre bir kriteri olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğrudur.
Fakat bazen bu kriter, bir toplumu da aşarak birkaç toplumu bir araya getiren, medeniyet değeri hâline gelmektedir. Sonuç olarak, olayları belli değerler doğrultusunda değerlendirmek gibi bir mecburiyetimiz var.
Buna göre çevremizde meydana gelen her olay, aslında bizim değerlendirmemiz gereken ve hatta belli davranışlar ortaya koymamıza yol açacak “iradî tavırları” oluşturmalıdır. Çünkü o olaydan, müspet veya menfi, biz de etkilenmekte ya da çevremizdekileri koruma sorumluluğu taşımaktayız. Sonuç olarak, o olayın zararlı sonuçlarından kendimizi de çevremizi de korumak adına sorumluluk içinde hareket etmek durumundayız.
Daha da önemlisi, kendimize “hayat programı” ve “felsefesi” dediğimiz o önemli çerçeveye uygun bir hale getirmek için elimizden gelen gayreti gösterebilmeliyiz.
Fakat her ne hikmetse bizler, olayların yedeğinde yaşayıp herhangi bir değer hükmü vermeksizin onları seyrediyor; bazen sevinip bazen de üzülerek görevlerimizi yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.
Oysa bu durum; ne bizi, ne de içinde yaşadığımız şartları daha iyiye götürüp problemlerimizi çözebilecek bir tavır değildir.
Sorumluluklarımız, bizi saygın hâle getirecektir
Sorumluluk, insana has bir özelliktir. Yaratıcı, bizi dünyaya getirirken insan olmanın sorumluluğunu da bize yüklemiştir. Bu durum Kur’an’da “yeryüzünü imar etmek” şeklinde ifade edilmektedir.
Yeryüzünün imarı, öncelikle insanın insan gibi davranması ve yaşaması ile ilgili ahlaki bir özelliktir. Akıl sahibi bir varlık, aynı zamanda sorumluluk taşıyor demektir.
Ahlak, insanın tutum ve davranışlarını; ilahi kurallar ile birlikte, insani değerlerle sürdürebilme niteliği kazanmasıdır. Bu durumda, ilk olarak göstereceğimiz tutum; çevremizde meydana gelen olaylara sorumluluk çerçevesinden bakmak ve üzerimize düşen görevleri yerine getirmektir.
Bir mazlumun feryadı, ihtiyaç sahibi birine verilecek destek, yanlış bir bilginin düzeltilmesi, ölçüsüz davranışlara ölçülü müdahale, örnek bir davranışın yaygınlaşması gibi çok yönlü sorumluluklarımızın olduğunu bilmek zorundayız.
İnsanı insan yapan, sorumluluk sahibi olmaktır.