“Denge” kavramı fiziki faktörler açısından sabit durma hali anlamına gelirken; bir durum ifadesi olarak, birbirine zıt olguların kısa, uzun ya da kalıcı olacak şekilde sabit bir yapı oluşturması anlamına gelir.
Siyasette denge ise, birbirine zıt fikirleri ve sahiplerini bir arada tutmak demektir.
Gelelim meramımızı anlatmaya…
Tayyip Bey ve arkadaşları, siyasetlerinin ete kemiğe bürünmüş hâlini “AK Parti” adıyla ortaya koydular. Kendilerini “Ak Parti” olarak tanımlarken, kısaltılarak “AKP” denilmesinden rahatsız oldular.
Siyasete, “Üç Y” ile mücadeleyi şiar edinerek başladılar: Yolsuzluk, Yasaklar, Yoksulluk.
Bu üç kavram, ülkenin yaşadığı kirlilikti ve mutlaka arındırılmalıydı. Çünkü bir “dava” vardı ve o dava bu tür kirlilikleri kaldırmazdı.
Erdem önemliydi.
Yola çıkanlar kendilerini “Erdemliler Topluluğu” olarak nitelendiriyordu. “Üç Y”, üç büyük kötülüğü temsil ediyordu ve bunların giderilmesi her halükârda milletimiz için hayırlı olacaktı.
Erdemliler Hareketi’nin içinde yer alan, her biri rol model olmuş ve ülkemize, devletimize çok büyük hizmetler etmiş insanlar her dönemde açık konuştu, şeffaf oldular. Bu da aziz milletimizin çok hoşuna gitti.
Bugünlerde AK Parti içerisinde, aynı konularda farklı fikirler ortaya koyan etkili ve yetkili isimler her geçen gün daha yüksek dozda açıklamalarda bulunuyorlar.
Sayın Bülent Arınç,
Sayın Metin Külünk,
Sayın Mehmet Uçum,
Sayın Hüseyin Çelik,
Sayın Oktay Saral…
Bu isimler sadece öne çıkanlar, daha niceleri var.
AK Parti; siyaseti bilen, demokrasiyi içselleştirmiş, etki alanı geniş, toplumda karşılığı olan güçlü insanlardan oluşmuş bir partidir.
Her ne kadar bugün aktif görevde olmasa da, Sayın Abdullah Gül de zamanı geldiğinde düşüncelerini açıkça ifade eden önemli bir siyasetçidir.
Şimdi bu yazdıklarımdan “öküz altında buzağı” aramaya kalkacak olanlar mutlaka çıkacaktır.
Olsun, canları sağ olsun.
27 milyon insanın oyunu alabilmeyi başarmış olan Sayın Cumhurbaşkanımız, bu farklı görüşleri ifade eden isimlerle zaman zaman aynı masada oturuyor, birlikte yemek yiyor ve onlara değer veriyor.
Lider olmak böyle bir şey…
Siyaseti sadece yalakalık ve dalkavukluk sananlara en güzel cevabı veriyor aslında.
Lidere sadakat, davaya sadakat demektir; sadece hoşuna gidecek cümleleri kurmak değil.
Bazılarına da “Ayağınızı denk alın, yaptığınızı biliyorum” demek istiyor belki de.
Cumhurbaşkanımız, Peygamber Efendimizin (SAV) şu meşhur hadisini yıllarca okumuş ve anlatmıştır:
“Bir kimse gelir de sizi yüzünüze karşı överse, yerden bir avuç toprak alıp yüzüne atın.”
Liderlik, farklı görüşlere tahammül etmeyi de gerektirir.
Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu fazlasıyla yapıyor.
Bugün AK Parti içinde yer alan, Tayyip Bey’e ulaşamayan bazı büyüklerimizle görüştüğümüzde, “Tayyip Bey’e anlatsaydınız bu konuyu” dediğimizde, derin bir iç çekip geçmişe özlemle…
“Beraber parti kurduğumuz, haftada bir araya geldiğimiz, iç ve dış meseleleri birbirimizin gözünün içine bakarak konuştuğumuz günleri, dışarıdan bakanların ‘herhalde bunlar kavga ediyor’ zannettiği ama aslında içimizde samimiyet, sadakat ve dava bilinciyle geçen o günleri özlüyoruz” diyorlar.
Eee… Geriye sadece basın üzerinden konuşmak kalıyor demek ki.
Bir de bu açıklamalar üzerinden kendilerine pay çıkarmaya çalışan, Tayyip Bey kendilerine yetki vermiş gibi sosyal medyada cevap yetiştirenler var ki, demeyin gitsin!
Oysa bunların “irapta mahalli yok!”
Yahu kardeşim, konuşan insanlar Tayyip Bey’i senden daha iyi tanıyor, biliyorlar. Aralarında bir hukuk, bir geçmiş var. Sen bir dur, sadece olanı biteni izle.
Ben de diyorum ki:
Siyasi hareketler, partiler ve insanlar her zaman kendilerini geliştirmek zorundadır. Liderler de etten kemikten birer insandır.
Geliştikçe, büyüdükçe, bilgi ve tecrübe arttıkça; yeni fikirler, yeni yorumlar, yeni davranış biçimleri de kaçınılmaz hâle gelir.
Allah, Sayın Tayyip Bey’e bu işleri son derece güzel ve dengeli bir şekilde yürütme yeteneği vermiş.
Sabrı, metaneti, cesareti Allah vergisi…
Normal bir insan bu yükü taşıyamaz!