Türk siyasetinin ve demokrasisinin böylesine tuhaf, ilginç ve nereye gittiği belli olmayan bir dönemi daha öncesinde yaşanmamıştır. Hem iktidar tarafında hem muhalefet tarafında reformlardan, yenilikten, gelişmişlikten, dünya gerçekleriyle buluşmaktan kaçınan bir siyasi anlayış hâkim oldu.
İki tarafa da yazacak lafımız, sözümüz var.
AK Parti’nin kurulduğu günkü idealleri, hedefleri, Türkiye üzerinde planladığı gelişme ve kalkınmaya dair düşünceleri o dönemde çok büyük bir heyecan uyandırmış ve kabul görmüştü. Siyasete ve siyasetçiye güvenin dip yaptığı bir dönemde iktidara gelen AK Parti, Türkiye’de o günkü şartlarda bulunan puslu, sisli, ne olacağı belli olmayan, nereye gittiği belli olmayan, yanı yönü tarafı olmayan ülkeyi bir anda masmavi bir gökyüzüne, mis gibi bir havaya ve tertemiz bir yönetimle buluşturmuştu. AK Parti tabanının üst yönetime olan güveni tamdı. AK Parti yönetimi, konuşmalarıyla, tavır ve davranışlarıyla, fikirleriyle ve uygulamalarıyla her gittiği yerde çok büyük bir teveccühle karşılaşıyordu. Devlet adamı, siyaset adamı kimliğini tam manasıyla temsil eden AK Parti üst yönetimi milletten tam puan almıştı. Siyasette, ekonomide, sağlıkta, eğitimde, dış politikada, terörle mücadelede yapılan çalışmalar ve konuşmalar, ayrıca ekonomide belirgin bir şekilde düzelme, güven ve istikrar ortamını tesis etmişti. Tabii bunların tamamı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyefendinin liderliği ile olmuştu.
Yıl 2025, Sayın Cumhurbaşkanımız yine başımızda. Ülke yönetiminde belirleyici bir konumda; bilgisi, tecrübesi 2002’ye göre son derece büyümüş, gelişmiş ve kendini geliştirmiş bir konuma geldi.
Sayın Cumhurbaşkanımız, bütün siyasi hayatı boyunca millet iradesine, milletin gücüne, milletin aklına, milletin yönlendirmesine hep değer verdi ve ona göre davrandı. Burada şunu açıklıkla ifade etmek boynumuzun borcudur: 2002 yılındaki AK Parti’den bugünkü AK Parti kurumsal olarak aynı ama yönetimlerdeki insanlar aynı olmasına rağmen, tabanla iletişimi, ülke ihtiyaçlarındaki tutum ve davranışları insanımız tarafından iyi anlaşılamadığını söylemek yanlış olmaz.
Her yerde ve her anda konuşulan millet iradesi vurgusu artık kendisini ve etkisini son derece azaltmış görünüyor. Elan irade ve millet kavramlarına bir an önce geçerlilik ve yeniden dönüş beklenmektedir. Ortalıkta, yaptığını anlatamayan, siyasal iletişimden uzakta bir teşkilat yapısı oluştu.
Partiler sivil yapılardır, öyle de kalmalıdır. İktidar ve devlet kavramlarını sırtına alan iktidar saikleri bu yükü taşımanın ağırlığı altındadır. “Şu işi yaptık, verin oyu” mantığı millet iradesine saygısızlıktır. “Şimdi biz yetkiliyiz, sıraya girin, önünüzü ilikleyin” anlayışı arızalıdır. Toplumda karşılığı olmayan insanlar bir vesileyle parti yetkilisi olunca burunlarından kıl aldırmıyorlar…
Bu söylediklerime ve yazdıklarıma parti içerisindeki bazı arkadaşların hiç haz etmediklerini biliyorum, anlıyorum ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Bizler, bu işin yükünü çeken, ağırlığını taşıyan, toplumda özgül ağırlığı olan, hayatımızın sonuna kadar AK Parti madalyonunu boynunda taşıyan insanlar olarak, nasıl başladığımızı ve nereye geldiğimizi bilmek ve bildirmek bizim boynumuzun borcudur.
Demem o ki millet iradesi, eskisi kadar yukarıda, teşkilatlarda, belediyelerde karşılığını bulamıyor.
Peki, muhalefet partilerinde durum nasıl? Bunu da kısaca yazmak isterim.
Başta ana muhalefet partisi olmak üzere, Meclis’te grubu bulunan siyasi partiler, bütün konuşmalarında ve çalışmalarında AK Parti’yi yenmek, AK Parti’yi devre dışı bırakmak, Tayyip Erdoğan’ı Türkiye dışına çıkarmak için siyaset yaptıklarını üzülerek görüyorum.
Yaptıkları siyasetin önünde, arkasında, sağında, solunda millet iradesini görmüyorum, daha doğrusu bize göstermiyorlar. Milletin derdi ne, ihtiyaçları ne, taleplerine ülke yönetimindeki kendileri bakımından yapacakları, edecekleri tutum ve davranışlar nasıl olacak ve millet bundan nasıl etkilenecek? Bununla ilgili herhangi bir bilgi, birikim, tecrübe ve çalışma ortada yok.
Varsa yoksa “Tayyip Erdoğan gitsin, Türkiye kurtulsun” anlayışı hâkim oldu. Bu yanlıştır. Ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz? Millete bunu nasıl inandıracaksınız? Adaletteki eksikliği söylemek yetmez; millet, sizin bu konuda ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı bilmek ister. İşte bizim anlatmak istediğimiz, vurgulamak istediğimiz de bu: Siyasetinizde millet iradesi yok, milletin beklentisini karşılamaktan çok uzaktasınız.
Siyasetin başpehlivanı millettir! Millet iradesini sadece seçimde göstermez. Fısıltı gazetesine kulak verin. Benimkisi de sesli düşünmek… Sabırlıdır millet, ser verir sır vermez. Milletin dediği, desteklediği başa geçer. Millet asıldır, gerisi vekildir.