Boğaya önden, eşeğe arkadan, cahile hiçbir yandan yanaşma! boğayı sırtından, eşeği boynundan sıvazlayarak sakinleştirirsin, ikna edebilirsin ama cahile kırk delil koyarsın yine de ikna edemezsin… “Haklısın(!)” demekten başka çaren kalmaz ondan kurtulmak için…
Cahil, neyi bilmediğini bilmeyendir. Âlim, neyi ve neleri bilmediğini bilendir… Bilmekle bilmemek arasındaki mesafe ölçülemeyecek kadar kısadır. Bir taraf güneş kadar aydınlık, diğer taraf kör karanlıktır. Hakikati arayan asalet sahibi insan; adaletle, güzel sözle, ilim irfana saygıyla ikna olur da doğruyu bulur…
Köhnemiş gönüllerle, taşlaşmış kalplerle, lâl olmuş dillerle, kırılmış ve çürümüş dişlerle, kokuşmuş ağızlarla, çatlamış ve yarılmış dudaklarla, dumura uğramış dimağlar ile köksüz zihniyet ve iradesiz bireylerle işimiz olmaz, olmamalıdır.
Merhum Cemil Meriç der ki: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki, yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi!” “Gelişmemiş bir ülkede her diplomalı, entelektüel kabul edilir…” Umrandan habersizdik, medeniyete ısınamadık. İnsanlığın tekâmül vetiresini ifade için kendimize layık bir kelime bulduk: uygarlık. Mâzisiz, mûsikisiz bir hilkat garibesi…”olarak tarif ederdi rahmetli…
Bir insanın başına gelebilecek en büyük musibet etrafında ki cahillerle her gün bir arada yaşamaya mecbur olmasıdır.
Alışverişte sosyal hayatta siyasette insan dengini bulamamışsa yaptığı her eylem her iş ziyan oluyor demektir.
Yozgat’ta derler ki cahili tarif ederken “Gazı goz anlıyor”derler.
Bilen insan karşısındakinin neyi ne kadar anladığını iyi hesap etmelidir. Yoksa sen ne dersen ne anlatırsan ne kadar anlatırsan anlat beyhudedir.
Yozgat’ta meşhur sözdür” Alim yaşlanınca koç olur, Cahil yaşlanınca hiç olur”