enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
42,0611
EURO
48,5574
ALTIN
5.413,42
BIST
10.971,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yozgat
Parçalı Bulutlu
16°C
Yozgat
16°C
Parçalı Bulutlu
Cumartesi Açık
17°C
Pazar Açık
18°C
Pazartesi Çok Bulutlu
18°C
Salı Açık
17°C

“Girdabın İçindeyiz”

“Girdabın İçindeyiz”
09.07.2025
A+
A-

“Girdap” sözlük anlamında içinden çıkılmaz durumları, anlamakta ve anlaşılmakta zorlandığımız haller için kullandığımız terimdir “girdabın içindeyiz” deriz. Bana göre şu anda dünyada siyaset, ekonomi, adalet, askeri güç, savaş teknolojileri bakımından güçlünün zayıfı ezdiği bir dönemdeyiz.

Dünyada yedi milyar insan yaşıyor; bunun iki milyarı temiz su ve gıdaya ulaşamıyor ya da çok az ulaşıyor. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Dünyanın süper güçleri, zayıf, masum ve muhtaç ülkelere karşı tepiniyorlar. Hele bir de İslam ülkeleri ve insanları söz konusu olunca, zalimler zulümlerinde sınır tanımıyorlar.

Dünya tarihi incelendiğinde, belirli bölgelerde yaşayanların her daim yokluk, fakirlik ve zaruret içerisinde olduğu aşikardır. Dünya daha sıkıntılı bir hal alıyor.

Dünya toplumlarını bir anlamda yönetmek ve problemlerine çözüm getirmek için ortaya atılan “Birleşmiş Milletler miti” neredeyse geçerliliğini yitirmiş durumda. İnsanlığın ideal bir toplum yönetimi olan demokrasi, temel problemleri çözemeyecek kadar güçsüz bir halde. Adalet kavramı yerlerde sürünüyor. Büyük devletler olarak bilinen Amerika, Rusya ve Çin, en ihtiraslı ve acımasız şekilde dünyanın imkanlarını ele geçirmek üzere plan üstüne plan yapıyor. Güç, her şeyi kontrol altına alma çabasında. Adalet, merhamet, insanlık; sanki eskilerde kalan bir hatıra durumunda.

Her şeyden önce insan, insanlığından uzaklaşıyor. Hırslı, bencil ve sadece kendine dönük kazanç ve menfaatler peşinde. Ama bir yandan da kendisinin sevilmesini, beğenilmesini ve takdir edilmesini bekliyor. Bu iki zıt beklenti nasıl bir arada barınacak? Elbette ki mümkün değil. İnsan, başkalarına veremediği ve gösteremediği tutum ve davranışları başkasından bekliyor. Tam manasıyla çelişkiler içinde bir hayal dünyası kurgulanıyor.

Batı dünyası, Fransız İhtilali ile hürriyet ve akıl çağını başlattı. Din ve ahlaka hayatında sadece teorik bir değer olarak yer verdi. Ama ne hürriyet ne de akıl, insanı insan olarak olumlu değerlere yöneltemedi. İktisadi ve siyasi bir hırsla kendini tanrılaştırmaya yöneldi. Krallar, sömürgeciler, büyük patronlar dönemi başladı ve tarihin görmediği zulüm ve insan dışı sistemlerle karşı karşıya kaldık.

Ülkemiz de batılılaşma girdabının içinde diyebiliriz. Ülkemiz insanı da batılılaşma girdabında.

Batılılaşmaya başladığımız dönemden beri “ne için ve nereye kadar başka dünyaları benimseyeceğiz?” sorusunun cevabını arıyoruz. Ancak bu arayış hiçbir zaman serbest bir akıl ve fikirle gerçekleşemedi. Çünkü batılılaşma, bir mecburiyet ve kanun gücüyle toplumun üzerinde hakim olan bir değiştirme hareketi oldu. Yasaklar, engeller, tarihi ve geleneği dışlayıcı bir güçle sürdürülmeye çalışıldı.

Batılılaşma, çağdaşlaşma ve modernleşme; ideal ve üstün bir anlayış ve kültür olarak empoze edildi. Ama bu kavramlar üzerinde tartışmaya izin verilmedi. Atatürkçülük, bir harp kahramanını hatırlama ve onu yüceltme şekli değil, bir dünya görüşü ve yaşama felsefesi haline getirildi. Üstelik tarihe, kültüre ve inanca karşı çıkmak için yasaklayıcı bir güç olarak kullanıldı.

Türkiye; ne Tanzimat, ne Meşrutiyet, ne de Cumhuriyet döneminden ibaret bir ülke. Ancak bazıları tarihi bu çerçeve içine sıkıştırdı. Osmanlı, İslam hukuku ve kültürü sebebiyle hor görüldü, aşağılandı ve keyfi bir yönetim olarak gösterildi. Oysa aradan geçen yaklaşık 150 yıl içinde Osmanlı’nın çeşitli konulardaki başarısına ve huzuruna erişilemedi. Osmanlı’nın da eksiklikleri vardı ama mesele eksiklikleri aramak değil, henüz ne olduğu bilinmeyen ve ne getireceği tahmin edilmeyen hayali bir batılılaşma karşısında düşmanlık derecesinde karalama kampanyası başlatmaktı.

Sonuçta ne oldu? Batı, ilim, hürriyet, ilerleme ve modernizm adına ortaya çıkan içi boş kavram ve projelerle toplumsal problemleri çözmek bir yana, daha da artırdı.

Bu batılılaşma girdabından çıkmak bir yana, her geçen gün biraz daha içine giriyoruz.

Hayırlısı bakalım!

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.