İnsan; çok yönlü ve çok boyutlu yapısı sayesinde iyiye yöneldiğinde iyiliği, kötüye yöneldiğinde ise kötülüğü çoğaltma potansiyeline sahiptir.
Dünde yaşayan insan, bugünü kaçırırken; travmatik bir psikolojik hâl içinde, geleceğe dair umutlarını da azaltmaya devam eder. Bugünü yaşarken, eğer dünden ders almaz ve geleceğe dair umudunu diri tutmazsa; aceleci, pes edici ve hüsrana uğrayan bir ruh hâlinden kurtulma çabaları başarısızlıkla sonuçlanır.
İnsan, geçmişten ders alarak, bugünü en verimli şekilde yaşar ve geleceğe umutla bakarsa, kendisini daha sağlam bir zemine taşımış olur.
Bu bağlamda insanları dört gruba ayırabiliriz:
1. Hayatını dünle ve geçmişle yaşayanlar:
Oturduğu kalktığı her yerde, annesinden nasıl doğduğunu bile hatırlayacak kadar geçmişe odaklanan insanlar vardır. Bu tipler “El âlem ne der?” diyerek yaşarlar. Geçmişe saplanıp kaldıkları için bugünü kaçırırlar.
2. Hayatını sadece bugünle yaşayanlar:
Bu insanlar genellikle hayattan keyif almaya çalışan, biraz gamsız, biraz bencil, biraz da aynada kendine hayran bireylerdir. “Aman ne yapayım, adım Hıdır, elimden gelen budur,” mantığıyla günü yaşarlar.
3. Hayatını yarın ve yarınlar için yaşayanlar:
Bu grup, dertli ve gaileli insanlardır. “Evim olsun, işim olsun, çocuklarım iyi bir geleceğe sahip olsun,” diyerek sürekli bir hedef peşinde koşarlar. Çoğu zaman gücünün ötesinde çabalar sarf ederler.
4. Hayatını geçmiş, bugün ve gelecekle birlikte yaşayanlar:
İdeal olan yaşam biçimi budur. İnsan, hayatını bir terkiple; geçmişin tecrübesi, bugünün gerçekleri ve geleceğin olasılıklarını bir bütün olarak düşünerek yaşamalıdır. Aklıyla planlayıp, fiiliyatta uygulayan, hem kendisi hem de çevresi için faydalı olan birey bu tanıma uyar.
Kur’an-ı Kerim’de “Tin Suresi” insanı şöyle tanımlar:
“İnsanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i safilin) indirdik.”
Bu ayet, insanın “ahseni takvim” ile “esfel-i safilin” arasında gidip geldiğini anlatır. Yani insan, birbirinden çok uzak ve zıt uçlarda var olabilen bir varlıktır. İnsanı en iyi tanıyan elbette onu yaratan Rabbimizdir.
Bu bağlamda insanların hayat merkezine koydukları öncelikler de farklılık gösterir:
Kimileri hayatının merkezine maddi gücü koyar,
Kimileri ilim ve irfanı,
Bazıları statükoyu,
Kimileri makam, mevki ve sosyal statüyü,
Bazıları ise kariyerini…
Ama sonuçta insan, her türlü duygusal zeminde tek başınadır. Ölçü ise şudur:
Allah…
Korku, sevinç, hüzün, mutluluk, huzur, umut ve ümit; insan ancak Allah ile bağını kurarak bu duygular arasında denge kurabilir.