“İstanbul’da kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederim.”
İstanbul’da bir papaz olan Grivas Notaras
Modern dünyanın mekanik ve merhametsiz düzeninde en büyük yalanlardan biri, “İnsan Hakları” yalanıdır. Bu kavram, Batı tarafından “Evrensel İnsan Hakları” adıyla şekillendirilmiş ve tüm insanlığa dayatılmıştır. Ancak bu formülasyonun ne denli büyük bir yalan olduğu, içinde yaşadığımız çağda, gözlerimizin önünde gerçekleşen olaylarla birlikte, tüm benliğimizle hissedilmekte ve nefretle karşılanmaktadır.
Varlığını zulüm, kan, sömürü ve gözyaşı üzerine kuran barbar Batı ve onun öncüsü küresel emperyalist ABD, insan hakları söylemlerinin ne kadar boş ve taraflı olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Biz Müslümanlar, artık sadece bu zalimlerden değil, onlara sessiz kalan İslam ülkelerinin yöneticilerinden de daha fazla nefret ediyoruz.
Bugün Gazze’de yaşanan soykırımın sorumluluğu sadece emperyalist güçlere değil, onlara karşı sessiz kalan, ordulara sahip sözde İslam ülkelerinin iktidarlarına da aittir. Mahkeme-i Kübra’da, iki elimiz hepsinin yakasında olacaktır.
Onların hissesine kahrolacakları bir hesap düşerken, bizlerin hissesine de kahredici bir çaresizlik düşüyor.
İslam’ın Beş Temel Hakkı
İslam dini, fert, toplum ve devlet yapısını; insanlık onurunu koruyan beş temel esas üzerine kurmuştur. Bu esaslar, insanların Müslüman ya da gayrimüslim olmalarıyla alakalı değildir. Her insan bu beş fıtri hakka sahiptir:
Din emniyeti
Mal emniyeti
Nesil emniyeti
Akıl emniyeti
Can emniyeti
Fakihler, iktidar sahiplerinin bu fıtri hakları koruması gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir. Hatta bu haklardan biri ya da birkaçı ortadan kalktığında, Müslümanların bu hakları yeniden tesis etmesi farz olarak kabul edilmiştir.
Bu haklar, Batı’nın sonradan üretip uydurduğu insan hakları gibi değildir. Bunlar, Allah tarafından kullarına bahşedilmiştir. Allah’ın verdiği bu hakları yok etmek, onların emniyetini ortadan kaldırmak, doğrudan Allah’a isyan ve küfürdür.
Bu hakların var olabilmesi ve yaşanabilir hale gelebilmesi için, Allah’ın dini olan İslam’ın egemen olması ve bir darü’s-selam (selamet yurdu) inşa edilmesi şarttır. İslam, sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için yaşanabilir bir dünya düzenini kurmak üzere gönderilmiş bütüncül bir hayat nizamıdır. Allah Teâlâ, peygamberlerini diğer tüm dinlere üstün gelsin diye İslam dini ile göndermiştir.
Bugünkü Düzen: Emniyetsiz Dünya
Bugün dünyada insan için hiçbir güvenlik alanı kalmamıştır:
Mal emniyeti yoktur; zira hırsızlığın hiçbir cezası yoktur. Onlarca kez hırsızlık yapmış bir hırsız, yine hırsızlık yapmaya, milletin malını parasını çalmaya devam eder. Bir de nitelikli hırsızlar vardır. Milletin parasını profesyonelce çalarlar ve çaldıklarıyla kalırlar. Hırsızlığa kısas cezası yoktur.
Can emniyeti yoktur: Çünkü cana karşılık can olan kısas hükmü geçersizdir.
Akıl emniyeti yoktur: Aklı bozan, yok eden alkol, uyuşturucu gibi her türlü pislik egemen güçlerce üretilmekte ve serbestçe satılmaktadır.
Nesil emniyeti yoktur: Zina, fuhuş, aldatma, sadakatsizlik her alanda pompalanmakta, kötülüğe giden yollar açık tutulmaktadır.
Din emniyeti yoktur: Emperyalist sistemle yönetilen ülkelerde Allah’ın dini değil, devletin tanımladığı din anlatılır. Bu din, siyasete, iktisada, hukuka, eğitime müdahale etmeyen, sadece vicdanlarda kalan bir dindir. Kalplere ve mabetlerin duvarları arasına sıkışmıştır. Bu anlayışta Allah’ın hükmü geçmez, Peygamber ise lider ve önder değildir.
İslam Her Alana Müdahale Eder
İslam dini, bir insanın yürümesinden konuşmasına, yemesinden içmesine, oturup kalkmasından selam verişine, ana-babasına ve akrabalarına nasıl davranacağına kadar her şeyi belirler. Aynı şekilde siyasetin, hukukun, ekonominin ve kamusal alanın da nasıl olması gerektiğini belirler.
Peygamberlerin örnekliği üzerinden, siyasetin işleyişi, hukukun temelleri, paranın meşruiyeti öğretilir. Çünkü:
“Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olur.”
Ancak bu zikir, yalnızca tesbih çekmek ya da dilde tekrarlamak değildir. Gerçek zikir; Allah’ın dinini, Peygamber örnekliğinde hayatın her alanına hakim kılmak ve onu yaşamakla mümkündür.
Vesselâm.