Son günlerin manşetleri tanıdık isimlerle dolu. Sahne ışıklarının altında alkışlanan, milyonların örnek diye gösterdiği; günlük haberleri mimikleriyle izleyip güne başladığımız bu tanıdık yüzler, bu kez uyuşturucu operasyonlarının soğuk flaşlarıyla karşımızda.
Şan ve şöhret, modern çağımızın en pahalı uyuşturucusu. Alkış azaldığında ve ışıklar kapandığında yoksunluk başlar. İşte tam bu noktada kimileri bu belalı tozlara, haplara, iğnelere sarılır. Bu zararlı maddeler sadece bedene değil, itibara da enjekte edilir.
Bu süslü yaşantıların her zaman göz önünde bulunmak gibi bir zorunluluğu vardır. Şöhret denilen sabun köpüğü eriyip insanları kaybeder. Gündemde kalabilenler pastayı yer. Reklam, iyi ya da kötü olsun, kişiyi bir şekilde gündemde tutar. Bir ünlü ne kadar uçlarda yaşarsa, o kadar konuşulur. Skandallar reyting getirir, düşüşler trend olur.
Sonra bir operasyon haberiyle ahlak nutukları atarken buluruz kendimizi. Bu iki yüzlü çarkta herkesin payı vardır. Uyuşturucu operasyonları bir ülkenin kültürel olarak iflas raporudur. Para varsa sorun yokmuş gibi davranılır. Tanıdık bir kişiyse her şeyin üstü örtülür; bu durum gençlere açıkça ya da örtük biçimde özendirilir.
Oysa bilseler, uyuşturucu kimseye ünlü ya da zengin muamelesi yapmaz; bir karadelik gibi içine çeker. Bağımlılık konuşulması gerekirken neden bu kadar ekranlarda parlatılıyor? Gençler, uyuşturucuyla anılan isimleri hâlâ takip ediyor, izliyor. Çünkü mesele hep yanlış yerden ele alınıyor. Konu magazin malzemesi, kişiler ise şöhret yapılıyor.
Oysa ünlü olmak, sorumluluğu da beraberinde getiren bir durumdur. Özel hayatın gizliliği elbette önemlidir. Ancak kamu yararına bir göreviniz varsa, ekranlardan uyuşturucunun zararlarını anlatıp öte yandan bu maddeyi kullanıyorsanız, özel hayatın sınırlarını çoktan aşmışsınız demektir.
Göz önündeyseniz, birileri tarafından takip ediliyor ve takdir ediliyorsanız bunun mutlaka bir sorumluluğu olmalıdır. Sağlam adımlar atmak zorundasınız. Gençler için mesele çok daha tehlikelidir. Ekrandan taşan hayatlar gerçekmiş gibi sunuluyor, bedelleri gösterilmiyor; çöküş ise kişi adına dramatize ediliyor.
Bu tarz operasyonların haberleri bir gün konuşulup ertesi gün unutuluyor. Şımarıklık mı, yoksa şöhretin yükünü kaldıramayanların sığındığı yanlış bir liman mı, bilinmez. Para ve imkânlar insanları şaşırtıyor. “Gündemden düşersem” kaygısı, şöhreti kaybetme korkusu insanları yanlış yollara sürüklüyor.
Belli ki variyetli ortamların heyecan arayışı, bu yanlış alışkanlıkları “farklı hissetme” aracı hâline getiriyor. Kimse bunalıma düşme gerekçesini savunmasın. Ülkemizde asgari ücretle kirada oturan vatandaşlarımız, öğrencilerimiz de bunalıyor. Sorunlarını parayla kapatmanın rahatlığında olduklarını ve arkalarını birilerine dayadıklarını hepimiz biliyoruz.
Gündemden haberleri çabuk silinecek, hayran kitleleri daha çok takip edecek. Bu rahatlıkla her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar. At izinin it izine karıştığı bu tür ortamların devletimiz tarafından temizleneceğini umut ediyorum.
Toplumdaki çöküş durdurulmalı. Ekran önünde ve arkasındaki sorumluluklar herkese açıkça bildirilmeli. Bağımlıkla mücadele, kişiye göre değişen değil; herkes için aynı sertlikte ve kararlılıkla yürütülmelidir.