enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
42,5732
EURO
49,6135
ALTIN
5.714,34
BIST
11.189,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yozgat
Hafif Yağmurlu
4°C
Yozgat
4°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Çok Bulutlu
6°C
Perşembe Çok Bulutlu
4°C
Cuma Çok Bulutlu
4°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
4°C

“Celladına aşık seçmen”

“Celladına aşık seçmen”
09.12.2025
A+
A-

Siyaset dilinde son haftalarda dolaşan ve seçmeni küçümseyen ağır bir tanım var: “Celladına âşık seçmen…”
Bu cümle, günlük polemiklerde kolayca kullanılsa da toplumu tarihsizleştiren, hafızayı yok sayan ve seçmeni “akıldışı bir tutku nesnesi” olarak gören sığ bir algının ürünüdür. Oysa Türkiye seçmeni, aşkın değil; kolektif travmaların, kimlik mücadelelerinin ve varoluş korkularının hafızasıyla hareket eder.

Bir toplumu anlamak, bugününe değil; kimin ona ne zaman ne yaptığına bakarak mümkündür. Dolayısıyla “cellat” tartışması bilimsel bir mercek gerektirir.
Soru şudur: Bu toplumun celladı kimdi, kimleri nasıl susturdu ve hangi kimlikleri görünmez kıldı?

Cumhuriyetin İlk Dönemi; “Makbul Vatandaş” İcadının Bedeli; Bir toplum, kendi geçmişiyle yüzleşmeden bugünü anlayamaz. CHP’nin tek parti dönemini hatırlamak bu nedenle zorunludur. Çünkü modernleşme, ilerleme ve devletleşme çabalarının yanında ağır bir sosyolojik tahribat da yaşanmıştır.

Bu dönemde Türkiye’nin belli kesimleri makbul vatandaş şablonuna sığmadığı için dışlanmış, bastırılmış veya dönüştürülmek istenmiştir.

Kürtler: İsyanlardan bağımsız olarak dil yasakları, zorunlu iskân ve kültürel baskılarla karşılaştılar.

Dindarlar; İmam Hatiplerin kapatılması, ezanın Türkçeleştirilmesi, tekke–medrese yasakları; din sadece vicdana itilerek toplumsal alandan çıkarıldı.

Gayrimüslimler; Varlık Vergisi, mülkiyet kayıpları ve “kimlik küçültme” politikaları ekonomik varlıklarına yönelik bir tehdit oluşturdu.

Köylüler; Ülkenin asli nüfusu olmalarına rağmen “geri ve cahil” tanımıyla modernleşmenin kurbanı oldular; eğitimde, sağlıkta ve temsilde yok sayıldılar.

Aleviler; Devletle eşit yurttaşlık ilişkisi kuramadılar; inanç mekânları tanınmadı, kimlikleri folklorik bir “eşlik unsuru” gibi algılandı.

Bu tablo psikolojik bir kavramla değil, travmatik bir tarihsel deneyimle anlaşılabilir.
Bu halk, bir partiye ya da lidere aşk duymadı; sadece kimliğini örseleyen eli unutmadı.

Celladına Âşık mı? Hayır; Celladını Hatırlayan Bir Toplum; Bu nedenle bugün DEM seçmenine veya muhafazakâr seçmene “celladına âşık” denmesi tarih bilmezliktir. Çünkü Kürt seçmen, dindar seçmen, gayrimüslimler ya da Aleviler sadece bir partiye oy vermiyor; geçmiş travmaların yinelenmemesi için kendilerini temsil eden güven alanına yöneliyor.

Toplum, kendisini yok sayanı unutmaz. Bu yüzden siyasi sadakat bir “kör bağlılık” değil; kolektif korunma refleksidir. Bu refleksi anlamadan yapılan analiz, bilim değil, kibirdir. Erdoğan’ın Yansıttığı Siyasal Bellek; İade-i İtham Değil, İade-i Hafıza; İade-i İtibar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “celladı görmek istiyorsanız aynaya bakın” şeklindeki çıkışı, basit bir polemik iadesi değildir. Bu söz, CHP’nin tarihsel kayıtlarının belleğe çağrılmasıdır.

Bu yüzleşme şunu söylemektedir; Seçmeni suçlamadan önce geçmişin eşitsizliklerini, kimlik baskılarını, kültürel inkârlarını konuşun.

Halkın hafızasını küçümsemeyin; çünkü hafıza sandığın çok ötesindedir.

Bu, yalnızca siyasi bir karşılık değil; sosyolojik bir hatırlatmadır.

Geleceğin siyaseti; seçmeni eğitmek değil, seçmeni anlamak. Türkiye’nin geleceği, “seçmen cahil” diyenlerin değil; seçmenin hafızasını tanıyanların ve onaranların elinde olacaktır.
Gerçek siyaset, toplumun geçmiş acıları ile gelecek umudunu buluşturan köprüdür.

Bu nedenle siyasetçi için asıl soru şudur;
“Bu millet neden sana oy vermiyor?” değil,
“Bu millet senden neden korunma ihtiyacı duyuyor?”

Bu soruya cevabı olmayanların toplumu “sendromlu” ilan etmeleri, bir kaçıştan ibarettir.

Sandık Bir Karnedir, Bir Hatırlama Mekânıdır

Türkiye’de seçim, sadece yöneteni belirlemek değildir. Sandık, tarihsel hafızanın toplumsal muhasebe defteridir.
Millet bugününe değil, yarınını güvenceye almak için sandığa gider.

Bu yüzden; Türkiye seçmeni celladına âşık değildir; celladını tanır, bilir ve ondan uzak durur.

Seçmen romantik değil; akıllıdır ve hafızalıdır. Sadakat aşk değil; kimliğini, inancını, varlığını koruma refleksidir. Bir halkı anlamak için onun travmasını küçümsemek değil, geleceğini onarmak gerekir.
Gerçek siyaset, o geleceği inşa edebilme cesaretidir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.